İran'daki protestolarda terör örgütlerinin etkisi ve potansiyeli | Çağatay Balcı
27.09.2022 - 23:51

ANALİZ

ANALİZ

İran’da Mahsa Emini’nin gözaltında hayatını kaybetmesinin ardından başlayan protesto gösterileri kısa zaman içinde kitleselleşerek geniş çaplı bir halk hareketine dönüştü. İran’ın pek çok farklı şehrine ve bölgesine yayılan söz konusu halk hareketi, İran toplumunda son yıllarda daha fazla gelişen kitlesel protesto eğiliminin güncel örneği oldu. Protestoların ülke çapına yayılması aynı zamanda söz konusu olayın etno-politik temellerinin geri planda kalmasına da yol açtı. Fakat, gösterilerin, İran’da Kürt nüfusun yaşadığı bölge ve şehirlerde yoğunlaşması; özellikle şiddet hareketlerinin söz konusu bölgelerde daha sık biçimde kendisini göstermesi, gösterilerin etno-politik boyutunun yadsınamayacağını ortaya koyuyor. Bu bağlamda, İran’da faaliyet gösteren terör örgütleri ve Mahsa Emini protestoları arasındaki ilişki, etkileşim ve rekabet boyutlarında ele alındığında önemli çıkarım ve projeksiyonlara ulaşmak mümkün.

İran’ın Kürt bölgelerinde gelişen sosyo-politik hareketin yarattığı zemin ve “ayrımcılık ve etnik kimliğe saldırı” algısı temelinde ortaya çıkan "öncüsüz" halk hareketi, terör örgütleri açısından avantajlı bir zemin olarak değerlendiriliyor.

Terör örgütlerinin İran'daki protestolara dahli

İran’da gelişen halk hareketinin etno-politik temelini oluşturan ana unsurların başında Mahsa Emini’nin, İran’ın Kürdistan ilinde yer alan Sakkız şehri doğumlu bir Kürt kadını olması geliyor. Bu durum halihazırda ekonomik zorluklar, yoksulluk ve ayrımcılık algıları dolayısıyla dinamik bir politizasyon potansiyeli taşıyan İran’daki Kürt halkının, Mahsa Emini’nin ölümü ile söz konusu sorunları ilişkilendirmesine yol açan bir çerçeve yarattı. Bu bağlamda Mahsa Emini’nin hayatını kaybetmesi İran’da “Kürtlere yönelik baskı ve şiddet” algısını pekiştirdi; böylelikle İran’da Kürt nüfusun yoğun olarak yaşadığı bölge ve şehirler protesto hareketlerinin merkezleri haline gelmeye başladı. Bu süreç, protesto hareketleri ve İran’daki terör örgütleri arasında geniş bir etkileşim imkanı ortaya çıkardı.

İran’da Kürt toplumunun temsilciliği, öncülüğü ve koruyuculuğu iddiasına sahip olan İKDP ve terör örgütü PJAK arasında gelişen rekabet, Mahsa Emini olayı ve akabinde ortaya çıkan halk hareketi süreci ile daha belirgin hale geldi.

Söz konusu etkileşim çerçevesinde, İran’ın Kürt bölgelerinde gelişen sosyo-politik hareketin yarattığı zemin ve “ayrımcılık ve etnik kimliğe saldırı” algısı temelinde ortaya çıkan "öncüsüz" halk hareketi, terör örgütleri açısından avantajlı bir zemin olarak değerlendirildi. Bunun sonucunda Kürdistan Demokrat Partisi (İKDP), Komele ve terör örgütü PKK'nın İran kanadı PJAK'ın, halk hareketi sürecine dahil olma çabaları görülmeye başlandı. Protesto süreci bu terör gruplarının temel hedeflerinin başında gelen “siyasi bilinç yaratma” sürecinin tamamlandığına dair bir gösterge olarak algılandı ve etkileşimin ikinci boyutu olarak protesto gösterilerinin yönlendirilmesi arayışı kendisini gösterdi.

Protestoların yönlendirilmesi

Bu arayış çerçevesinde söz konusu terör örgütleri tarafından “rasan ve serhildan (ayaklanma/başkaldırı)” sloganlarıyla grev çağrıları yapılarak protesto gösterilerinin şiddet eylemlerine dönüşmesi amacıyla faaliyetlerde bulunulmaya başlandı. Terörist gruplar bunun yanı sıra halk hareketinde kendisini gösteren "öncüsüzlük" durumunu da bir “boşluk” olarak değerlendirerek “kitle öncüsü” konumunu ele geçirme çabası içine girdi. Bu arayış, aynı şekilde, söz konusu örgütlerin Avrupa yapılanmalarına da yansıdı ve Avrupa ülkelerinde gerçekleştirilen protesto eylemlerinde de öncülük hedefi, İran içerisinde olduğu gibi ön plana çıktı.

Yunanistan’da gerçekleşen eylem, terörizme yönelik dış desteğin kaçınılmaz bir biçimde kaynak ülkenin güvenliğine yönelik tehdide dönüştüğünü ortaya koyuyor.

Mahsa Emini’nin ölümü üzerine başlayan protesto sürecinin İran’daki terör örgütleri açısından yarattığı bir diğer boyut, gruplar arasındaki rekabet oldu. Halihazırda İran’da Kürt toplumunun temsilciliği, öncülüğü ve koruyuculuğu iddiasına sahip olan terör yapılanmaları İKDP ve PJAK arasında gelişen rekabet durumu Mahsa Emini olayı ve akabinde ortaya çıkan halk hareketi sürecinde daha belirgin hale geldi. Bu bağlamda “kadın özgürlük hareketi” argümanları ile ideolojik olarak ciddi bir yakınlık gösteren PJAK ise bu süreçte daha fazla ön plana çıktı ve alan kazandı. PKK’nın 1993 yılından itibaren benimsediği, YJAK (Yekitiya Jinen Azad Kurdistan/Kürdistan Özgür Kadın Birlikleri) ve PAJK (Partiya Azadiya Jin Kurdistan/Kürdistan Özgür Kadın Partisi) terör örgütü yapıları ile uygulamaya koyduğu “silahlı ve siyasi kadın yapılanmaları” konseptini örgütsel yapısına taşıyan PJAK, kuruluşundan itibaren bu konsepte dayalı bir yapılanma göstermiş; ilk olarak HJRK (Hezen Jinen Rojhilati Kurdistan/Doğu Kürdistan Kadın Güçleri) isimli bir kadın birimi oluşturmuştu.

Bunun ardından 2014 yılında gerçekleştirilen PJAK 4. kongresi sonucunda bu birim dönüşüme uğrayarak “HPJ (Hezen Parastina Jin/ Kadın Savunma Güçleri)” ve siyasi cephe yapılanması olarak ise “KJAR (Komeleye Jinen Azad Rojhilat/Doğu Kürdistan Özgür Kadınlar Topluluğu)” yapıları ihdas edilmişti. 2014 yılında gerçekleşen bu ihdas sürecinde, Suriye’de terör örgütü YPG’nin kadın kolu olan YPJ’nin propaganda faaliyetleri ile tesis etmeye çalıştığı “kadın özgürlüğü” ve “kadın savunma gücü” imajlarının etkisi söz konusudur.

Bu durum PJAK’ın İran’da gerek “Kürt hareketi” gerekse “kadın özgürlük hareketi” temalı halk hareketlerinde daha fazla alan kazanabileceği bir çerçeve yaratıyor. Söz konusu iki farklı temayı iç içe geçirmeyi hedefleyen PJAK, bu yolla “kadın hareketi” imajı ile hem İran’ın Kürt bölgelerinde hem de İran genelinde sempati ve çekim alanı oluşturmayı amaçlıyor. Bu amaç doğrultusunda, İran’da gelişen ve büyük ölçüde Batılı ülkeler tarafından desteklenen feminist hareketler ve gruplarla iş birliği zemini bulacağını uman PJAK, bu yolla aynı zamanda, tıpkı YPJ örneğinde olduğu gibi uluslararası meşruiyet ve destek arayışına da girebilecek. Nitekim bu durum, İran’daki mevcut kitle hareketi sürecine de yansıdı; protestolarında PKK tarafından kullanılan “Jin Jiyan Azadi (Kadın, Yaşam, Özgürlük)” sloganının göstericiler tarafından öne çıkarılması, PKK/PJAK söylemlerini taşıyan pankart ve duvar yazıları PJAK’ın bu süreçteki etkisine ve potansiyeline dair bir işaret sundu.

Yunanistan'da saldırıya uğrayan İran Büyükelçiliği

Diğer yandan terör örgütü PJAK’ın bu süreçte yarattığı etki ve elde ettiği potansiyel, terörizme yönelik dış desteğin kaynak ülke açısından ürettiği negatif sonuçları da gözler önüne serdi. Bu çerçevede, özellikle son yıllarda yoğunlaşan İran-PKK yakınlaşması bağlamında, terör örgütü PKK’nın PJAK aracılığıyla İran üzerinde bir “şantaj” kozu elde ettiğini saptamak mümkün. PKK'nın, PJAK aracılığıyla elde ettiği bu koz ile İran’ı kendisine daha fazla destek sunmaya zorlayabileceği gibi aynı zamanda Batılı ülkeler ve PJAK iş birliğine dayalı bir stratejiyi de benimseyebileceği öngörülebilir. Bu durum İran’ı, bir güvenlik çıkmazına sürükleyebilecektir.

Benzer biçimde, 25 Eylül günü Yunanistan’daki İran Büyükelçiliğine yönelik molotoflu saldırı da bu duruma farklı bir örnek sunuyor. Tıpkı İran gibi, Türkiye’ye karşı terör faaliyetleri yürüten pek çok örgüte barınma imkanı sağlayan Yunanistan’da gerçekleşen bu eylem, terörizme yönelik dış desteğin kaçınılmaz bir biçimde kaynak ülkenin güvenliğine yönelik tehdide dönüştüğünü ortaya koyuyor. Bu çerçevede İran ve Yunanistan’ın, Türkiye ile bölgesel rekabette bir yıpratma savaşı unsuru olarak araçsallaştırdığı terör örgütlerinin, kendi güvenlikleri için bir tehdide dönüştüğü açık bir biçimde saptanabilir.

[Çağatay Balcı, Milli Savunma Üniversitesi Uluslararası Güvenlik ve Terörizm Programı’nda doktor adayıdır.]

 

 

  • Beğen
YORUM YAZIN