Akdeniz’de Mısır ile anlaşılırsa bütün dengeler değişir
03.03.2021 - 23:24

Cahit İlhan

Cahit İlhan

Bu hafta iki önemli gelişme oldu. Önce Mısır’dan önemli bir hamle geldi. Mısır sürpriz bir karara imza atarak, Türkiye’nin BM’ye bildirdiği kıta sahanlığı sınırlarına dikkat alarak 18 numaralı parselde ilan ettiği ruhsat ihalesinden çıktı.

Ardından da, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Gürcistan Dışişleri Bakanı Davit Zalkaliani ile bir araya gelmelerinin ardından düzenlenen Dışişleri Bakanlığındaki ortak basın toplantısında gerçekten çok önemli açıklamalar yaptı.

Çavuşoğlu, 18 Şubat'ta Mısır'ın Akdeniz'de petrol ve doğal gaz arama faaliyetleri için ilan ettiği ruhsat sahalarından 18. saha ile Türk kıta sahanlığının sınırlarını kabul ettiğine dair yorumların sorulması üzerine, Mısır'ın 2020'de Yunanistan'la anlaşma imzaladığı zamanda da Türkiye'nin kıta sahanlığının güney sınırlarına saygı duyduğunu belirtti.

Mısır'ın Türkiye'nin kıta sahanlığının içine girmeden kendi kıta sahanlığı içinde sismik araştırma ve faaliyetlerini sürdürdüğünü ifade eden Çavuşoğlu, "Mısır, bizim kıta sahanlığımıza saygı göstermeye devam ediyor, biz bunu olumlu karşılıyoruz." diye konuştu.

Çavuşoğlu, Türkiye ve Mısır'ın Doğu Akdeniz'de en uzun karası ve sınırları olan iki ülke olduğuna dikkati çekerek, "İlişkilerimizin seyrine göre biz de Mısır'la deniz yetki alanlarını müzakere ederek bir anlaşma imzalayabiliriz." dedi.

Gerçekten çok önemli gelişmeler bunlar.

Umarım ki önümüzdeki süreçle Türkiye ile Mısır hızlı bir şekilde sorunları çözerler ve birlikte hareket etmeye başlarlar.

Bu gelişmeler, hem Akdeniz’de, hem Libya’da, hem de ekonomi alanında çok önemli gelişmeleri beraberinde getirecektir, öncelikle bunu belirtelim.

Ben Mısır’daki dramatik olaylar karşısında Türkiye’nin onurlu duruşunun önemli olduğunu, bu duruşun tarihe kazındığını düşünüyorum. Bu noktada kesinlikle içimizde şüphe yok, öncelikle bunu belirteyim.

Bununla birlikte, şunu hepimizin bilmesi gerekiyor, bir ülkedeki gelişmelere dışarıdan yapılan müdahaleler, her zaman sorunun daha da artmasına, daha da dramatik bir hal almasına neden oluyor.

Onun için de ne olursa, olsun, bir devletteki sorunların dışarıdan müdahale olmadan çözülmesine çalışılması gerektiğini düşünürüm hep.

Bunu Suriye’de de gördük, Mısır’da da…

Bunları belirttikten sonra şunu ifade edeyim, çok net bir şekilde yazıyorum, bir kere her şeyden önce Arap Baharı yalanına inanmak hataydı. O gün bu akımın yalanlarla dolu olduğunu bir türlü Ahmet Davutoğlu’na anlatamıyorduk. Gerçekten çok heyecanlıydı, Türkiye’nin vakti geldiğine inanıyordu. Vakti gelmişti ama nedense kendi başarısı ile değil Amerika’nın inayetiyle vakti gelmişti, stratejik derinliğin merkezini nedense Amerika’nın lütfu oluşturuyordu. Olmadı tabi, kimse kimseye toprak da, iktidar da bahşetmez.

Ve sonuç bir facia oldu.

Mısır’da, Suriye’de, Libya’da büyük faciaların yaşanmasını süreç beraberinde getirdi. Bahar güze döndü, güz yangına…

Ahmet Davutoğlu, o gün için fikri ve içtimai anlamda yaptığı hatalar için bir sorumluluk hissediyor mu bilmiyorum. Bence hissetmeli. Sivil Toplum Kuruluşlarının Alanya’da yaptığı bir toplantıda kendisine, Suriye’de bir dram olursa ne olacağını sormuştum, o da bana tarihin daha yazılmaya devam ettiğini söylemişti.

Tarih yazıldı ve tarihin yumuşak güç (Soft power) ile yazılamayacağını görmüş olduk. Suriye’de facia oldu, binlerce insan yerinden yurdundan oldu, PKK Suriye’de Amerikan destekli bölgeler ilan etti nerede iste devlet kuracaktı, yüzbinlerce insan hayatını kaybetti… Ülkemizin bile sosyolojisi bozuldu. Rusya Suriye’ye yerleşti, İran Suriye’ye yerleşti. Demokrasi gelmedi. Recep Tayyip Erdoğan’ın gerçek gücü olmasa İdlib de gidiyordu da iyi ki Recep Tayyip Erdoğan konuyu çok net kavradı, net bir yaklaşımla sınırımız korunda, yeni göçler önlendi ama hala dramlar dram olmaya devam ediyor. Oysa küçük çaplı olayların peşinden gidilip (ki ben bunun Amerika talimatıyla yapıldığına inanıyorum) Suriye’de değişim zorlanmasa, hala devlet olarak karşımızda Suriye olacak, PKK bölgede güçlenemeyecek, bu dramlarda yaşanmayacaktı.

Şimdi ise Ahmet Davutoğlu, yüzünde hiçbir kızarıklık hissetmeden CHP’nin yanına gitmiş, yandaş gazetecileri ile birlikte, gerçekten iğrenç bir dille Recep Tayyip Erdoğan’a, iktidara saldırıyor.  

Oysa sorunları gördük. Nerede ise o gün yapılan hatalar nedeniyle, Arap Baharına inanmamızdan dolayı Akdeniz ile bağımız kopacak, Suriye’de, Irak’ta sınırlarımız değişecekti.

Ama Konya Hadim yoluna, günde 10 tane aracın geçmediği bir yola viyadük yapması gibi, Türkiye’yi de Akdeniz’de büyük kayıplara neden olacak savrulmalara götürdü Ahmet Davutoğlu…

Oysa bu viyadük için dökülen para su için harcansaydı, bu parayla Konya Ovasına başka bir havzadan su getirilseydi daha çok iş yapılmış olacaktı.

İşte o tarihte de sadece biz kendi baharımızdan başka baharlara inanmayız, deyip kenara çekilsek, Amerika’nın oyunlarına inanmasak bugün yaşanmış birçok dram yaşanmayacaktı.  

Neyse, olmadı, geldik bugünlere…

Ne olursa olsun, ben her zaman Mısır’la sorunlarımızın çözülmesi gerektiğini düşünenlerdenim. Sadece Mısır’la değil, İsrail ile de sorunlarımızı çözmeliyiz.

Allah’ınızı severseniz biraz gerçekçi düşünün, devletimizi gerçekli saiklerle yönetmek gerekiyor.

Çünkü Türkiye’nin Mısır ile İsrail ile yaşadığı sorunlardan dolayı sadece bölge kaybetmiyor, o bölgede haklarının peşinde olan insanları da Türkiye savunamaz hale geliyor.  Mazlumlarda kaybediyor.

Sulh ile bu sorunlar çözülmelidir, Türkiye önce Mısır ile tamamen normalleşmeyi sağlamalıdır. Çok açık yazıyorum, bunu başarmak zorundayız. İkincisi de İsrail ile normalleşme süreci başlamalıdır. Bölge barışı için de, ekonomimiz için de, Akdeniz’deki egemenlik haklarımız için de bu konunun elzem olduğunu uzun uzun anlatmaya gerek olmadığı kanaatindeyim.

Kudüs de, Kıbrıs da, Libya da, Lübnan da ancak bu süreçlerle daha huzurlu ve daha güvenli hale gelebilir.

Düşünün, Mısır ve İsrail’le ilişkilerimizi normalleştirirsek, Yunanistan’ın histerik saçmalamalarının bir anlamı olacak mı?

Yunan’ın kafayı yemiş olduğunu biliyoruz. Burada sorun yok, mesela Yunanistan’ın hezeyanlarının zemin bulmasını önlemektir.

Bunun yolunun nereden geçtiği de belli.

Türkiye Mısır arasındaki normalleşme gelişmeleri, kim ne derse desin benim son birkaç yıldır duyduğum en güzel ve olumlu gelişmedir.

Neticelenmesi umudunu taşıyarak, diyorum ki, akıllı olalım, Türkiye, sorunları büyüterek değil, sorunları çözerek güçlü hale gelir, yoksa sorun büyüdükçe güç azalır yumuşak güçle de ülkenin geleceği oluşmaz.

Bilginiz olsun.

 

 

  • Beğen
YORUM YAZIN