Tarih alanına çıkışlarından bugüne dek varlıklarını sürdüren çok az ulustan biri bizim milletimizdir.
Bu millet hangi çağda ve yerde olursa olsun sosyal ve ekonomik konularını ahlakla bütünleştirerek yükseltmiştir.
Yurt sevgimiz, yurdumuzu koruma arzumuz, sadece savunma alanında değil, sanatı, zanaatı, ticareti ve türlü meslekleri geliştirmemiz hususunda da kendisini göstermiştir.
Bu, milletimizin önemli bir yeteneğidir ve bu yetenek bu milletin en önemli gücüdür.
Ahilik de ecdadımızın ileri gelenlerinin, düşünürlerinin, halkı her türlü tehlikelere karşı güçlendirmeye çalışma projesinin bir eseridir.
Ecdadımız Asya’dan çıkıp Anadolu’ya geldikten sonra yeni bir medeniyet inşa etmiştir ve bu yapının sürdürülmesi için Ahilik gibi örgütler büsbütün önem kazanmıştır. Anadolu, bu yeni gelen Türkler için, çevre, iklim, din, kültür vb. yönlerden bambaşka ve yepyeni koşulları kapsayan bir yerdi.
Ahilik, Başkenti Konya olan Anadolu Selçuklu Devletinde ortaya çıkmıştır. Türklerin Anadolu’da, bu yeni yurtlarında kurdukları en köklü, en etkili sosyo-ekonomik kurum, Ahiliktir.
Bağdat'ta büyük üstatlardan ders alan Ahi Evran, o dönemde Bağdat ve çevresinde kurulmuş olan Fütüvvet Teşkilatı'ndan etkilenerek, 1205'te Anadolu'ya gelmesinden kısa bir süre sonra Ahilik Teşkilatını kurmuştur.
Ahilik, sanat, ticaret ve mesleğin, olgun kişilik, ahlak ve doğruluğun iç içe girmiş bir alaşımıdır. Ahi diye anılan kişi kesin olarak bir sanat, ticaret ya da meslek sahibidir. O bununla birlikte olgun, ahlaklı, merhametli, iyiliksever ve her işinde, her davranışında dürüst ve güvenilir bir kişidir.
Ahlakla sanatı ve onun kollarını, dallarını yoğurarak kişinin ruhunda, etinde kemiğinde özümsenmiş bir kurum olan ahilik, sadece Türklerde vardır.
Türkçedeki karşılığı mertlik, yiğitlik, eli açıklık demek olan fütüvvetçiliğin, fütüvvet sahibi olmanın da dokuz ilkesi vardır. Olgun ve mükemmel insan olmak için bu ilkelere sahip olmak gerekir.
Bu ilkeler, sözünde durma, doğruluk, güven verme, eli açıklık, alçak gönüllülük, bağışlayıcılık, dindarlık, başkasının ayıbını görmemek ve erdemli olmaktır.
Ahiler;
1. Üretimi ihtiyaca göre ayarlayarak yaparlardı.
2. Kaliteye dikkat eder; kalitesiz ve bozuk mal üretemezlerdi.
3. Piyasadaki malların fiyatlarını ayarlarlardı.
Ahiler, sanata ve mesleğe çok küçük yaşta başlarlardı. Ahilik yoluna girenlerde ilk basamak, "yamaklık" tı. Bundan sonra çıraklık, onun ardından kalfalık, kalfalığın üstü de ustalıktı.
Dükkânda, tezgahta geçirilen bu sürelerin türlü basamaklarındaki genç, kendi ustasından yaşam ve ahlak kurallarını öğrenirdi.
Ahiler, şehirlerde, kasabalarda ya da mahallelerde, o bölgenin zengin ve etkili ahisince yaptırılmış bulunan ahi zaviyelerinde her akşam toplanırlardı. Burada sık sık, esnaf ve sanatkârlar topluca akşam yemekleri yerlerdi. Hele, zaviyeye yabancı yerlerden bir konuk gelirse bu şölenler daha görkemli olurdu. Bunun için gündüzden, görevli kişiler her esnaftan, akşam yenilecek yemek için para toplarlar, bununla, gerekli et, sebze ve tatlı malzemesi alınır ve bunlar akşam, bu işleri bilen ahilerce pişirilirdi. Böylece sosyal bir bağ oluşturulur, bu bağla da insanların daha ahlaklı, daha güvenilir olmaları sağlanırdı.
Çünkü her Ahi şunu çok iyi bilirdi, yanlış yaparsa, pabucu dama atılır.
Ahi Evran, Anadolu'ya gelip Kayseri bölgesine yerleşti ve ilk kez, o dönemin en gerekli nesnesi olan deri işçiliğini, debbağlığı geliştirdi. Gerçekten o çağların en yararlı nesnesi, deri idi. Ayakkabı, eyer, gem, kolan, türlü gereksinimler için kullanılan tulumlar deriden yapılırdı.
Ahilere, ahi babalarınca yaptırılmış olan zaviyelere gitmeye başlayışlarının ilk günlerinde şu ana ilkeler öğretilirdi ki, zaten bunlar, yüzyıllarca milletimizin ayırıcı nitelikleri halinde sürüp gelmiştir:
Ahi olan kişinin üç şeyi hep açık, başka üç şeyi de hep kapalı olmalıdır.
Şunları açık olacak;
1- Ahinin eli açık olacak: Yoksullara, düşkünlere yardım etmek için.
2- Kapısı açık olacak: Konuk olmak ya da ondan bir şey istemeye gelenler için.
3- Sofrası açık olacak: Yoksullara, düşkünlere, konuklara yemek yedirmek, açları doyurmak için.
Şunları da kapalı olacak;
1- Gözü bağlı olmalı: Kimsenin ayıbını görmemek, kimseye kötü gözle bakmamak için.
2- Beli bağlı olmalı: Kimsenin ırzına, namusuna, haysiyet ve onuruna kötülük etmemek için.
3- Dili bağlı olmalı: Kimseye kötü söylememek, kimse hakkında iftira etmemek, münafıklık, koğuculuk yapmamak için.
Ahilikte en çok beğenilen huy, başkasının ayıbını görmemek, onu yüzüne vurmamak ve alçakgönüllü olmaktır.
Ahiler, kız çocuklarına da şu öğütleri verirlerdi: 1- İşine, 2- Aşına ve 3- Eşine özen göster.
Bu öğütten amaç, evinin işlerine, temizliğine, pişirdiği yemeklere ve eşinin gözünün dışarıda olmaması için ona iyi muamele etmesini benimsetmektir.
Bu ilkelere baktığımızda bugün toplumumuzun en fazla ihtiyacı olan şeyin aslında kendisini, tarihini tanımak ve bugüne teşmil etmek olduğunu çok rahat görebiliriz.
Sanayi Odalarımız, Ticaret Odalarımız, Esnaf Odalarımız bir şekilde Ahiliği kendilerine ilke edinmeliler diye düşünüyorum. Bu ülkede üretim yapan, ticaret yapan, hatta ekmek parası için çalışan her ferdin Ahiliği anlama ve onu hayatına ilke edinmek gibi bir sorumluluğu var.
Ve inanıyorum ki biz hayatımıza bu ilkeyi koymayı başardığımızda hem dünyanın en değerli mallarını üreteceğiz ve hem de dünyadaki her devlet için en güvenilir, vazgeçilmez partner olacağız.
Tarihimizde her sayfa, her olay, her oluşum, bize yeni baştan kendimizi tanımamızı öğütlüyor sanki.
Şuna inanıyorum geleceği kurmanın yolu değerlerimize sahip olmaktan geçiyor.
Büyümenin de, güçlü olmanın da, dünyaya yön verecek, insanlığa umut olacak medeniyet merkezi olmanın da reçetesi budur.