Cumhurbaşkanı Erdoğan: Lübnan'dan sonra gözünü dikeceği yer topraklarımız olacaktır. Netanyahu hayallerine Anadolu'yu da katıyor
2024-10-01 - 17:13 | Son Güncelleme: 2024-10-01 20:27
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, TBMM'de yeni yasama yılının açılış töreninde konuştu. İsrail'e sert sözlerle tepki gösteren Erdoğan, "Utanç verici bu tabloya rağmen bazı ülkeler İsrail'e destek sağlamaya devam ediyor. Diğer ülkeler de susarak bu vahşete ortak oluyor. İsrail ne yaparsa yapsın er ya da geç durdurulacak" dedi. İsrail'in saldırılarının Türkiye'yi de tehdit ettiğini belirten Erdoğan, "Lübnan'dan sonra gözünü dikeceği yer açık söylüyorum bizim vatan topraklarımız olacaktır. Netanyahu hayallerine Anadolu'yu da katıyor." ifadelerini kullandı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, TBMM Yasama Yılı Açılış Toplantısı’na katıldı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin (TBMM) 28. Dönem 3. Yasama Yılı Açılış Toplantısı’na katıldı.

TBMM’ye gelişinde, TBMM Başkanvekili Celal Adan tarafından resmî törenle karşılanan Cumhurbaşkanı Erdoğan, tören kıtasını selamladıktan sonra Genel Kurul Salonu’na geçti.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 28. Dönem 3. Yasama Yılı açılışı dolayısıyla geldiği TBMM'de törenle karşılandı.

TBMM'nin 28. Dönem 3. Yasama Yılı açılışına Cumhurbaşkanı Erdoğan da katıldı.

Erdoğan, Meclis'e gelişinde TBMM Başkanvekili Celal Adan tarafından resmi törenle karşılandı.

TBMM Başkanı Kurtulmuş, Cumhurbaşkanlığı Onur Kıtası'nı selamlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı Şeref Kapısı önünde karşıladı.

TBMM Genel Kurulu, Meclis Başkanı Kurtulmuş başkanlığında toplandı.

- Meclis'te güvenlik önlemleri

Yeni yasama yılı açılışı dolayısıyla Meclis'te geniş güvenlik önlemleri alındı. Genel Kurul salonu, açılış öncesinde bomba arama köpeği Ateş'in eşlik ettiği ekiplerce arandı. Açılış için tüm milletvekillerinin masalarına çiçek bırakıldı.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin (TBMM) 28. Dönem 3. Yasama Yılı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın genel kurulda yaptığı konuşma ile başladı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, TBMM 28. Dönem 3. Yasama Yılı açılışında yaptığı konuşmada, “Kovid-19 salgınıyla başlayan, bölgemizdeki savaşlarla devam eden, asrın felaketinin de etkisiyle sarsılan makro dengeleri hızla iyileştiriyoruz. Türkiye’yi yatırım, istihdam, üretim, ihracat ve cari fazla yoluyla kaliteli büyütme stratejimizi uygulamaya devam edeceğiz” dedi.

Erdoğan, "Vadedilmiş topraklar hezeyanıyla hareket eden İsrail yönetiminin, Filistin ve Lübnan'dan sonra gözünü dikeceği yer bizim vatan topraklarımız olacaktır." dedi. Erdoğan, "İsrail'i çok net bir şekilde uyarıyorum, Lübnan'a kara harekatının sonuçları, geçmişteki işgallerine benzemeyecektir." mesajını verdi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasında şunları kaydetti:

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın TBMM 28. Dönem 3. Yasama Yılı Açış Konuşmasının Tamamı:

Sizleri en        kalbi    duygularımla, muhabbetle,   hürmetle selamlıyorum. 

Türkiye Büyük Millet Meclisinin 28’inci Dönem 3. Yasama Yılı’nın, milletvekillerimizle birlikte ülkemize, milletimize ve tüm insanlığa hayırlar getirmesini temenni ediyorum.

Sözlerimin hemen başında 104 yıllık tarihi boyunca Meclisimizde görev yapmış milletvekillerimizden ebediyete irtihal edenlere Mevla’dan rahmet diliyorum. 

Büyük Millet Meclisimizin ilk Başkanı, Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ve Kurtuluş Savaşımızın tüm gazi ve şehitlerini bugün bir kez daha saygıyla yâd ediyorum.

14 Mayıs 2023’de, milletimizin takdiriyle teşekkül eden 28. Dönem Meclisimiz, ilk iki yasama yılında gerçekten yoğun bir faaliyet içinde oldu.

Meclisimizin tüm mensuplarına şahsım ve milletim adına şükranlarımı ifade etmek istiyorum.

Bu yıl ve önümüzdeki yasama yıllarında da Meclisimiz gayretli, özverili bir çalışma dönemi geçirecek, inşallah, milletimizin ihtiyacı olan kanunları çıkaracaktır.

Yeni yasama yılının, uyum, uzlaşma, karşılıklı anlayış ve hoşgörü içinde, hepiniz için, özellikle aziz milletimiz için hayırlı, bereketi, verimli bir yıl olmasını Cenab-ı Allah’tan niyaz ediyorum.

Bu yüksek şuurla milletimize hizmet edecek siyasi partilere, bütün milletvekili arkadaşlarımıza, Meclisimizin tüm çalışanlarına yeni yasama yılında başarı dileklerimi iletiyorum.

Şu an çatısı altında beraber olduğumuz Türkiye Büyük Millet Meclisi, 23 Nisan 1920’de açılmış, Polatlı’dan top sesleri yankılanırken Millî Mücadele’yi sevk ve idare etmiş, İstiklal Harbimizi zafere taşımış, 29 Ekim 1923’te de Cumhuriyetimizi kurmuştur.

Gerek Meclisimizin açılması gerekse Cumhuriyetimizin ilanı, milletimizin yakın tarihinde önemli dönüm noktaları olmakla birlikte, Türkiye, devlet ve parlamento tecrübesi bakımından asırlara sâri bir birikime sahiptir.

Şunu gururla ifade etmeliyim ki; yüzyıllar boyunca onlarca devlet kurmuş olan milletimiz, 11. yüzyılda kurulan Büyük Selçuklu Devleti’nden bugüne kadar süren kesintisiz devlet tecrübesiyle, dünya üzerindeki istisnai milletlerden biridir. İnşallah, devletimiz, ebed-müddet baki olacaktır.

Aynı şekilde, bölge ülkeleriyle kıyaslandığında, parlamento tecrübemiz de 1876 gibi oldukça erken bir dönemde başlamış, zaman zaman inkıtaya uğrasa da günümüze kadar gelmiştir.

Tıpkı devletimiz gibi, bir şûra makamı, bir meşveret ve istişare makamı olarak Meclisimiz, milletimizin hürriyetinin ve istiklalinin somut nişanesi olarak inşallah ebed-müddet var olacak, daima açık kalacak, milletimize daha nice seneler alnının akıyla hizmet edecektir.

Kurtuluş Savaşımız sırasında, düşman kuvvetlerinin çok yaklaşmasına rağmen Meclisimiz çalışmalarını cesaretle, fedakârlık ve sarsılmaz bir imanla ifa etmiştir.

Meclisimiz, gazi unvanını bileğinin gücüyle elde etmiştir.

Yine, 15 Temmuz gecesi, işgal kuvvetlerinin hain uşakları tarafından ele geçirilmeye çalışılan ve bombalanan Meclisimiz, milletvekillerimizin kahramanca direnişi sayesinde hem milletimize cesaret vermiş hem kendisini savunmuş, böylece gazi unvanını bir kez daha teyit etmiştir. Burada şunu öncelikle vurgulamak isterim:

Bu Meclis, 104 yıllık tarihi boyunca, şartların en çetin olduğu dönemlerde bile bir çözüm yolu, bir çıkış yolu bulmayı başarmıştır.

Bu Meclis, tüm zorluklara rağmen hemen arkamızda yazan “Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir” şiarına hakkıyla sahip çıkmıştır.

Yine bu Meclis, milletimizin ufkunu genişletecek, barışı ve demokrasiyi güçlendirecek, ekonomik büyüme ve refaha, en önemlisi de özgürlüklere daha fazla alan açacak, Cumhuriyet tarihimizin en kuşatıcı anayasasını yapma tecrübesine, bilgisine ve kudretine ziyadesiyle haizdir.

12 Eylül askerî darbesi sonrasında, silahların gölgesinde millî iradeye dayatılan mevcut anayasa, Meclisimiz ve milletimize biçilmiş dar bir gömlektir.

1982’den beri yapılan irili ufaklı 20’den fazla değişiklik, milletin mevcut anayasadan memnuniyetsizliğini açıkça göstermektedir.

Bir nevi “yamalı bohçaya” dönen 82 Anayasası’nın miadı artık dolmuştur.

Türkiye’nin, 21. yüzyılda, büyük hedef ve iddialarını gerçekleştirmesi, ancak yeni, uzlaşmacı, özgürlükçü, katılımcı, sivil bir anayasa ile mümkündür.

Demokrasimizin yeni anayasa ihtiyacının günden güne kendini daha fazla belli ettiğini görüyoruz.

Burada şu hususu da açık yüreklilikle ifade etmek arzusundayım:

AK Parti ve Cumhur İttifakı olarak yeni anayasayla ilgili elbette biz kendi hazırlıklarımızı, hem de çok titiz bir şekilde yapıyoruz.

Ama bu demek değildir ki, diğer tüm fikirlere kapımızı kapatıyoruz.

Yeni anayasanın hazırlık sürecinde her türlü fikre saygı duyarız, her düşünceyi ilgiyle dinleriz, her yapıcı teklifi hayırhahlıkla değerlendiririz.

Yeni anayasanın kutuplaştırıcı değil uzlaştırıcı, ayrıştırıcı değil birleştirici, yasakçı değil özgürlükçü olması farklılıklarda değil ortak noktalarda buluşturması temel ve sarsılmaz ilkemizdir.

Milleti ve devleti birbirinden ayrı düşünmek mümkün değildir.

Millet varsa devlet vardır, devlet varsa millet varlığını idame ettirir.

Devlet, milletin üzerinde değildir, millet de devletsiz ayakta ve hayatta kalamaz.

Ne devletimizin zayıflatılmasına ne milletimizin bu yolla ayrıştırılmasına eyvallah etmeyeceğimiz bilinmelidir.

Milletin refah ve huzurunun, bununla birlikte daha fazla hürriyetin, devletimizi daha da güçlendireceği kanaatindeyiz.

Yeni anayasa, devleti ve milleti ayrı yerlere koyan değil, devlet ile milleti buluşturan, kucaklaştıran, kaynaştıran niteliklere haiz olmalıdır.

Şuna tüm kalbimle inanıyorum:

Milletin muazzez iradesini temsil eden insanlar olarak insanımızın hiçbir ferdini dışlamadan, hiçbir ferdin özgürlüğünü kısıtlamadan, azami müştereklerde buluşturan bir anayasayı yazabilir, yapabilir, Allah’ın izniyle bu yüce Meclis eliyle hayata geçirebiliriz.

Yeni yasama yılında, milletimizin ve Meclisimizin, yeni bir anayasa inşası için daha fazla gayret göstereceğine inancımız tamdır.

Biz, bugüne kadar her fırsatta dile getirdiğim gibi, yeni anayasa sürecinde yapıcı davranmaya devam edeceğiz.

Bugün bir kez daha tüm partileri ve milletvekillerini, toplumumuzun tüm kesimlerini, Türk demokrasisini yeni ve sivil bir anayasa ile taçlandırma mücadelemize omuz vermeye davet ediyorum.

Tıpkı tabiat gibi, toplumlar ve devletler de bir düzene, nizama, bir sisteme sahiptir.

Esasen, düzen, devletin ve milletin temel direğidir.

Düzeni sağlayan kanundur. Kanunun ruhu ise adalettir.

Adalet mülkün temelidir. 

Bir devleti var eden ve ayakta tutan adalettir.

Milleti huzur, refah ve güvenlik içinde tutan adalettir.

Devleti her türlü tehditten koruyacak olan adalettir.

Ekonomiyi büyütecek, eşit dağılımı sağlayacak, çalışanı, çalıştıranı, üreticiyi, tüccarı, sanayiciyi mutlu edecek olan yine adalettir.

Suçlu ile masum birbirinden ayırt edilmezse suçlu elini kolunu sallayıp gezerken, masum cezalandırılırsa adalet sarsılır, adalet sarsılırsa devlet sarsılır, devlet sarsılırsa milletin bekası tehlikeye girer.

Şunu özellikle ifade etmek isterim: 

Kolluk kuvvetlerimiz ve yargı camiamız, adaletin tecellisi için çok büyük bir gayret ve özveriyle çalışmaktadır.

Bu vesileyle, geçtiğimiz hafta menfur bir saldırı neticesi şehit edilen, polis kızımız Şeyda Yılmaz başta olmak üzere, tüm şehitlerimize aziz milletim adına minnet duygularımı ifade etmek istiyorum.

Sınırlarımız içinde ve dışında canları pahasına mücadele eden güvenlik güçlerimizin her birini “Rabbim muhafaza buyursun” diyorum.

Polisiyle, jandarmasıyla, bütün emniyet teşkilatımıza, bu yüce çatı altında, bu önemli günde tüm milletimiz adına şükran duygularımızı ifade ediyor, en kalbi selamlarımızı gönderiyorum.

Aynı şekilde, vatanımızı her türlü harici tehdide karşı koruyan kahraman ordumuzun yiğit mensuplarına da teşekkürlerimizi ifade ediyorum.

Emniyet güçlerimiz de silahlı kuvvetlerimiz de kanunların kendilerine çizdiği sınırlar dâhilinde, hukuk ve demokrasi çerçevesinde vazifelerini ifa etmeyi sürdüreceklerdir.

Tekrar ediyorum: Düzen, yani hukuk, yani adalet, devletimizin ve milletimizin temel dayanağıdır, temel direğidir.

Askerimizin ve kolluk birimlerimizin güven içinde kalması için devletimiz her türlü fedakârlıkta bulunmaktadır, imkânlar ölçüsünde daha fazlasını da yapacaktır.

Kanun ve düzen dışına çıkanlar ise, adaletin tesisi, devletimizin bekası adına, hiç tereddüt edilmeksizin yargı karşısına çıkacaklardır.

Bu arada, yargı mensuplarımızın da görevini kanunlar ve hukuk çerçevesinde yerine getirdiği özellikle hatırlatmak isterim.

Mevcut kanunları uyguladıkları ya da kanunların sınırları içinde kaldıkları için hiç kimse yargı camiamızı yıpratmaya, gündeme gelmek uğruna mahkemelerimizi baskı altına almaya kalkışmamalıdır.

Yargı mensuplarımız ile Türk milleti adına karar veren mahkemelerimizin tehdit edilmesine, hiçbirimiz müsaade etmemeliyiz.

Şayet polisin, jandarmanın, savcı ve hâkimlerimizin, suçu önleme, suçu cezalandırma, karar ve infaz konusunda sıkıntıları varsa şüphesiz bu, evvelemirde kanunların konuşulmasını gerektirir. Kanun koyucu ise milletimiz adına Türkiye Büyük Millet Meclisidir.

Meclisimiz, yeni yasama yılında, suçun önlenmesine, infaz ve ıslah konusuna daha fazla eğilmeli, milletimizin giderek yükselen taleplerine daha çok kulak vermelidir.

Bakanlıklarımız ve kurumlarımızla birlikte, Meclisimizin bu hususta daha hassas bir yaklaşım içinde olacağına yürekten inanıyorum.

Yürütme ve Yasama organları olarak inşallah el birliği içinde çalışarak adalet ve güvenlik hizmetlerimizin standardını daha da yükselteceğiz.

Asrın felaketi olan 6 Şubat depremlerine ve bölgemizdeki sıcak çatışmalara rağmen, ekonomide belirlediğimiz hedeflerimize kararlılıkla ilerliyoruz.

14-28 Mayıs seçimleri sonrasında uygulamaya başladığımız istikrar ve reform programımız meyvelerini veriyor.

Ekonomi programımızda, Meclisimizin de desteği ile son bir yılda önemli mesafe kat ettik.

Geçen yıl gündemimizin üst sıralarında yer alan birçok meseleyi geride bıraktık ve bırakıyoruz.

Burada fikir vermesi açısından bazı rakamları sizlerle kısaca paylaşmak istiyorum.

Merkez Bankamızın geçen sene Mayısta 98,5 milyar dolar olan brüt rezervleri, bugün 156 milyar doları aşarak Cumhuriyet tarihinin en yüksek seviyesine ulaştı.

Bugün şunu gönül rahatlığıyla söyleyebiliyoruz.

Hamdolsun Türkiye’nin artık rezerv meselesi yoktur.

Bir diğer kronik sorunumuz olan cari açığı sürdürülebilir bir düzeye çektik. 

Geçen yıl 57 milyar dolar olan cari açık, gayretlerimiz neticesinde, Temmuzda 20 milyar doların altına indi.

2023’te ihracatımız 256 milyar dolarla rekor kırdı.

İhracattaki güçlü performansımız 2024’te de devam ediyor.

Yıllık ihracat Ağustosta 262 milyar dolarla tarihimizin zirvesine çıktı.

Turizmde, 2023 yılını rekor ziyaretçi sayısı ve geliriyle kapattık.

Bu sene 60 milyon turist sayısı, 60 milyar dolar turizm geliri hedefliyoruz; inşallah bu hedefimizi de tutturacağız.

Son bir yılda 1 milyon 105 bin ilave istihdam imkânı oluşturduk.

Millî gelirimiz 1 trilyon dolar sınırını geçerek, 1 trilyon 119 milyar dolara ulaştı.

Böylece, millî gelirde çok kritik bir psikolojik eşiği aşmayı başardık.

2024 yılında kredi notu üç büyük kuruluş tarafından artırılan tek ülke Türkiye oldu.

Ekonomimizin temel göstergelerindeki iyileşmeye bağlı olarak ülkemizin risk primi de düşüyor. 

Bankacılık ve reel sektörümüzün dış borç çevirme oranları yükseldi.

Türkiye’yi, daha çok siyasi sebeplerle alındığı gri listeden de çıkardık.

Yine bu süreçte, 6 Şubat depremlerinin Türk ekonomisine getirdiği 104 milyar dolarlık ilave faturaya rağmen mali disiplinden taviz vermedik.

“Kim ne vaat ediyorsa benden beş fazlası” siyasetinin seçim meydanlarını esir aldığı 31 Mart sürecinde popülizme asla tevessül etmedik.

Kararlı duruşumuz sayesinde, hamdolsun, enflasyonda kalıcı düşüş trendine girmiş bulunuyoruz.

Son üç ayda yıllık enflasyon 23,5 puan geriledi. 

Gıda enflasyonu da dört yıl sonra ilk kez aylık bazda negatife döndü.

Önümüzdeki aylarda enflasyondaki düşüş devam edecek ve milletimiz bu düşüşü çarşıda, pazarda, alışveriş sepetinde, mutfağında daha fazla hissedecek.

Her zaman söylüyorum, bizim bir tane gündemimiz var o da vatandaşımızın refahını ve alım gücünü kalıcı biçimde artırmaktır.

Ne yapıyorsak, sadece bunun için yapıyoruz.

Hangi özveride bulunuyorsak, bunun için bulunuyoruz.

Yakın çevremiz istikrara kavuştukça, inşallah biz de rahatlayacak, çok daha iyi yerlere geleceğiz.

Şu hususu büyük bir memnuniyetle vurgulamak isterim:

Kovid-19 salgınıyla başlayan, bölgemizdeki savaşlarla devam eden, asrın felaketinin de etkisiyle sarsılan makro dengeleri hızla iyileştiriyoruz.

Türkiye’yi yatırım, istihdam, üretim, ihracat ve cari fazla yoluyla kaliteli büyütme stratejimizi uygulamaya devam edeceğiz.

Her fırsatta ifade ettiğim gibi, ekonomi programımıza katkı sunacak her türlü öneriye açığız.

Ancak uyguladığımız programa olan inancı zayıflatmaya dönük söylemleri tasvip etmiyoruz.

Kabul edelim ki eleştiri ayrıdır, ekonomik tetikçilik ayrıdır.

Türkiye’ye kaybettirerek siyaset yapılmaz, millete faydalı olunmaz.

Türkiye’nin ve 85 milyon vatandaşımızın menfaati söz konusu olduğunda siyasi rekabeti bir tarafa bırakmamız gerekiyor.

Meclisimizden ve siz saygıdeğer milletvekillerimizden bu konuda azami hassasiyet bekliyor, desteğiniz için şimdiden her birinize teşekkür ediyorum.

Deprem bölgemizin süratle ayağa kaldırılmasının gündemimizin ilk sırasında olmayı sürdüreceğini burada tekraren ifade etmek istiyorum.

Şartlar ne olursa olsun, 6 Şubat gecesi yuvası yıkılan, düzeni bozulan, yakınlarını kaybeden depremzede kardeşlerimizin yanında olacak, yaralarını saracak, inşallah güvenli yuvalarını peyderpey teslim edeceğiz.

28. Dönemin 3. Yasama Yılı’na bölgemizdeki sıcak gelişmelerle giriyoruz.

İsrail’in Filistin’de, Gazze’de yaklaşık 1 yıldır yürüttüğü terör ve soykırım, bugünlerde maalesef Lübnan’a uzandı.

Dün işgal güçleri, Lübnan topraklarına karadan girdiğini duyurdu.

İsrail, bir yandan Gazze’de soykırım yaparken, bir yandan Lübnan’a terör saldırıları yaparken, aynı anda bölge ülkelerini de kendi ateşine çekmek için her yola başvuruyor, her türlü provokasyonu deniyor.

Burada iki hususun altını çizmek mecburiyetindeyim:

Ne yazık ki, bütün bölgeyi ateşe atmayı amaçlayan, Gazze’de, 17 bini çocuk olmak üzere 42 bin insanı katleden, şimdi de Lübnan’da katliama başlayan İsrail, dünyadan gerekli ve yeterli tepkiyi almamaktadır.

Bunu, geçen hafta, İsrail saldırganlığının önüne geçmesi gereken Birleşmiş Milletlerin Genel Kurulu’nda da açık ve net şekilde ifade ettim.

İsrail devleti, Netanyahu isimli bir Hitler özentisinin idaresinde, sadece son 51 haftada insanlığa karşı tüm suçları pervasızca işlemiştir.

Soykırım, katliam, ırkçılık, ayrımcılık, taciz, tecavüz, işkence, etnik temizlik, gazeteci öldürme, ifade özgürlüğünü yok etme, ibadethaneleri, hastaneleri, okulları bombalama dâhil insanlığa karşı işlenebilecek ne kadar suç varsa tamamı defalarca işlenmiştir.

Gözünü kin ve nefret bürümüş bir cinayet şebekesinin elinde Gazze, 42 bin masum insanın katledildiği büyük bir “imha kampına” dönüşmüştür.

Tüm insanlık adına utanç verici bu tabloya rağmen, bazı ülkeler İsrail’e destek vermeye, finansal veya askerî destek sağlamaya devam ediyor.

Diğer bazı ülkeler de susmak suretiyle bu insanlık suçuna, bu vahşete maalesef ortak oluyor.

Bu önemli günde şunu bir kez daha açık açık söylemek isterim:

Ne yaparsa yapsın İsrail er ya da geç durdurulacak.

Kendini dev aynasında gören Hitler nasıl durdurulduysa Netanyahu da aynı şekilde durdurulacak.

Evlatlarının beyaz kefenlerine sarılan anaların, babaların ahı, bu zalimleri rezil rüsva edecek.

Ancak, sadece İsrail’in değil, bugün Batı’dakiler başta olmak üzere devletlerin alnına yapışan o kara leke asırlar boyunca unutulmayacak.

Özellikle İslam dünyasının, halkları Müslüman olan yöneticilerin, İsrail’in Filistinlilerden ziyade Müslümanlara yönelik bu terörüne sessiz kalmaları, bir ayıp olarak, bir utanç vesikası olarak asırlarca silinmeden kalacak.

Bakınız, bugün yüreğim yanarak, içim kan ağlayarak söylüyorum. 

İsrail’in Gazze halkına yönelik soykırımı başlayalı tam 360 gün oldu.

42 bin kardeşimiz kameralar önünde canlı yayınlarda alçakça şehit edildi.

Annelere enkaz altında kalan ciğerparelerinin parçalarını toplattılar.

İnsana ve insanlığa dair ne kadar değer varsa hepsini çiğnediler, hepsini ayaklar altına aldılar.

Sadece camileri değil, asırlık kiliseleri de bombalarla enkaz yığınına çevirdiler.

Ancak bu süreçte ne uluslararası kuruluşlar ne insan hakları örgütleri ne de 2 milyar Müslümanı temsil eden devletler bir araya gelip, bir ortak tepki göstermedi.

Tam 360 gündür bırakınız İsrail’i caydırmayı, bırakınız İsrail’i durdurmayı, müşterek bir tavır dahi sergilenmedi.

Hamas’ın defalarca kabul ettiğini açıkladığı ateşkese İsrail’i icbar edecek zorlayıcı hiçbir adım atılmadı.

Oysa herkes biliyor ki, ses çıkartılmadıkça İsrail işgal, istila ve katliam politikasını pervasızca devam ettirecek.

Susmak, vahşeti görmezden, duymazdan gelmek hiç kimseyi, hiçbirimizi, bölgedeki hiçbir ülkeyi bu soykırım şebekesinin saldırganlığından kurtaramayacak.

Bu tembelliğin, bu ataletin, bu tepkisizliğin, duygusuzluğun sona ermesi için Türkiye olarak hakkı cesaretle söylemeye, hakkı savunmaya, zalimler karşısında dimdik durmaya devam edeceğiz.

Siyonist lobinin şahsımızı ve hükûmetimizi hedef alan itibar suikastlarına asla boyun eğmeyeceğiz.

Değerli Milletvekilleri İkinci husus şudur: “Vaat edilmiş topraklar” hezeyanıyla hareket eden İsrail yönetiminin, tamamen dinî bir fanatizm ile Filistin ve Lübnan’dan sonra gözünü dikeceği yer, açık söylüyorum, bizim vatan topraklarımız olacaktır.

Şu anda bütün hesap bunun üzerinedir.

Türkiye içindeki bazı İsrail dostlarının, bazı siyonist severlerin, gönüllü veya paralı siyonizm propagandası yapan aparatların anlamadığı işte budur.

Birileri ısrarla görmek istemese de Netanyahu hükûmeti, Anadolu’yu da içine alan bir ham hayal kurmakta, ütopya peşinde koşmakta, bu niyetlerini de çeşitli vesilelerle ifşa etmektedir.

7 Ekim’den beri yaşanan her gelişme, bu tehdidin boyutunu biraz daha artırmaktadır.

İsrail’in, Filistin ve Lübnan’daki saldırılarını çok yakından takip ederken, Irak’ın ve Suriye’nin kuzeyinde, bölücü örgütü maşa olarak kullanmak suretiyle, nasıl birer küçük uydu yapı kurmak istediğini de çok net görüyoruz.

Şu coğrafya bilgisini sizlere ve aziz milletimize burada hatırlatmak isterim…

Bakınız Hatay’ın Yayladağı ilçesindeki Suriye sınırından, Lübnan sınırı, karayoluyla 170 kilometredir ve Türkiye Lübnan’a arabayla sadece 2,5 saat uzaklıktadır. 

Antakya ile Gazze arası, Ankara ile Aydın arası kadardır.

Yani işgal, terör, saldırganlık hemen yanı başımızdadır.

“Türkiye İsrail’in yanında dursun”…

“Türkiye bu işlere karışmasın”…

“Türkiye tarafsız olsun” diyenlere sesleniyorum.

Özellikle “Hamas bir terör örgütüdür” diyenlere sesleniyorum.

360 gündür yaşanan barbarlığı “7 Ekim vakasıyla” meşrulaştırmaya çalışanlara sesleniyorum.

Karşımızda hukukla mukayyet bir devlet değil, kandan beslenen, işgalle semiren bir “katil sürüsü” var.

Karşımızda tüm bölgeyi ateşe atmaya niyetli, gözü dönmüş bir işgal şebekesi var.

Karşımızda sadece Müslümanlara değil, Yahudiler arasında dahi ayrım yapan ırkçı bir Apartheid rejimi var.

Böyle bir katliam şebekesi karşısında, zerre miskal vicdan taşıyan hiç kimse sessiz kalamaz.

Yanı başınızda çocuklar katledilirken, yanı başınızda uçaklardan sivil halk üzerine bombalar yağarken, sessiz, tepkisiz, hatta tarafsız kalmak, açık söylüyorum, suça ortak olmaktır.

Buradan tam 360 gündür üç maymunu oynayanlara bir kez daha soruyorum:

Çocuklarınızın gözüne yarın nasıl bakacaksınız?

Aynada kendi gözlerinize nasıl bakacaksınız?

Filistin, Lübnan güvende değilse, kendinizin güvende olabileceğine gerçekten inanıyor musunuz?

İsrail saldırganlığı, her fütursuz açıklamayla görüyoruz ki, Türkiye’yi de içine almaktadır.

Vatanımız için, milletimiz için, bağımsızlığımız için, bu saldırganlığa, bu devlet terörüne, elimizdeki her imkânla karşı durmayı sürdüreceğiz.

Tekrar ediyorum: Bedeli her ne olursa olsun, Türkiye, İsrail’in karşısında durmaya, dünyayı da bu onurlu duruşa çağırmaya devam edecektir.

İnsanlığın ortak değerlerine saldıranlar karşısında bir “insanlık cephesinin” kurulması için Türkiye elinden geleni yapacaktır, bunda da sonuna kadar kararlıdır. Bunda da sonuna kadar kararlıyız.

Gazze’de soykırım yapılırken, Batı Şeria’da barış ve huzur olduğuna mı inanıyorsunuz?

İşte, Filistin Devlet Başkanı Sayın Mahmut Abbas geldi, burada, bu kürsüden hem sizlere hem dünyaya seslendi.

İsrail sadece Gazze’ye değil Batı Şeria’ya, İran’a, Yemen’e, Suriye’ye de saldırıyor, Mısır ile yapılan anlaşmaları alenen ihlal ediyor.

Mısır’la, Irak’la giderek güçlenen ilişkilerimizin, Suriye’yle artan diyalog arayışımızın, bu bağlam içinde okunmasını özellikle tavsiye ediyorum.

Türk dünyasıyla ve Türk Devletleri Teşkilatı’yla bağlarımızı yine bu anlayışla sürekli tahkim ediyoruz.

Savunma sanayiinde, güvenlikte, terörle mücadelede ve dış politikada stratejik hamlelerle ülkemizin caydırıcılığını güçlendiriyoruz.

Fitne girişimleri karşısında millet olarak, 85 milyon olarak “iç cephemizi” sağlam tutmaya gayret ediyoruz.

Şunun artık idrak edilmesi ihtiyaçtan öte bir zarurettir:

Bugün, İsrail saldırganlığı karşısında, içeride ve dışarıda çatışma alanlarının değil, uzlaşma alanlarının öne çıkması gerekiyor.

İsrail bölgeyi tehdit etmeyi sürdürdükçe Türkiye de bölge halklarının, özellikle milletimizin güvenliği için öncü olmaya, yapıcı, uzlaştırıcı, birleştirici olmaya ısrarla devam edecektir.

Bu vesileyle, Filistin davasına sahip çıkma noktasında tam bir mutabakat içinde hareket eden Meclisimize ve siyasi partilerimize şükranlarımı sunuyorum.

İşgal güçlerinin en modern ölüm makinalarına rağmen doğdukları toprakları kahramanca savunan Filistin’in yiğit evlatlarını bugün bir kez daha saygıyla selamlıyorum.

İsrail’i de buradan çok net bir şekilde uyarıyorum:

Lübnan’a kara harekâtının sonuçları, geçmişteki işgallerine benzemeyecektir.

Savunmasız, izole, bütün dünyadan yalıtılmış bir Gazze savunması ile Lübnan’ın savunması aynı olmayacaktır.

Birleşmiş Milletler başta olmak üzere tüm devlet ve uluslararası kuruluşlar, daha fazla vakit kaybetmeden, daha fazla kadın, çocuk ölmeden İsrail’i durdurmalıdır.

İslam dünyası, aynı şekilde vatan savunmasında mutlaka Lübnan halkı ve hükûmetinin yanında olmalıdır.

Biz, Türkiye ve Türk milleti olarak bu zor günlerinde Lübnanlı kardeşlerimizi asla yalnız bırakmayacak, tüm imkânlarımızla kendilerini destekleyeceğiz.

Şunu unutmayın ki, bu Gazi Meclis, sadece Türkiye’nin değil, geniş bir coğrafyadaki mazlum halkların da umudu olan bir Meclistir.

Üzerinizdeki yük, üzerinizdeki sorumluluk ağırdır.

Tarihten devraldığınız miras ve tecrübe ile bu yükü hakkıyla taşıyacağınıza olan inancımız, bizim de milletimizin de tamdır.

Çevremizde bir canavar kontrolsüzce büyürken…

Yanı başımızda katliamlar, kanlı soykırımlar yapılırken…

Yanı başımızda sınırlar yeniden çizilmeye çalışılırken…

Küresel sistem kökten sarsılırken Meclisimiz, vakar, sağduyu, uzlaşma içinde hem ülkemize hem de coğrafyamıza yol gösterici olacaktır.

İktidar ve muhalefetiyle, Meclisimizin, milletimize güven, hasımlarımıza korku verecek bir atmosferde çalışması, özellikle böyle bir dönemde elzemdir.

Meclisteki uyum, mutabakat, karşılıklı saygı çerçevesinde tartışma ve istişare, buradan sokağa yansıyacak, ülkenin huzur ve emniyetine kapı aralayacaktır.

Meclisimizin yeni yasama yılının yeni bir iş birliği ruhuna öncülük etmesi, Türkiye Cumhurbaşkanı olarak en samimi temennimdir.

Bölgemizin içinde bulunduğu gerilimli atmosferde siyasi rekabeti, siyasi husumete dönüştürme teşebbüslerine izin vermeyeceğinize inanıyorum.

AK Parti ve Cumhur İttifakı olarak sorumluluklarımızın idrakinde hareket etmeyi sürdüreceğimizin özellikle bilinmesini istiyorum.

Rabbim yar ve yardımcımız olsun.

Rabbim, “Türkiye Cumhuriyeti’ni ilelebet payidar eylesin” diyorum.

Bu duygularla bir kez daha Türkiye Büyük Millet Meclisinin 28. Dönem 3. Yasama Yılı’nın hayırlı olmasını diliyorum. 

Milletvekillerimize yeni yasama yılında Mevla’dan başarılar ve kolaylıklar temenni ediyorum. 

Yolunuz açık olsun diyor, heyetinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Teşekkür ederim. 

Kalın sağlıcakla…

 

  • Beğen
YORUM YAZIN